İşçilik Alacakları Bakımından Belirsiz Alacak Davası
İşçilik Alacakları Bakımından Belirsiz Alacak Davasının HGK Kararı Çerçevesinde Değerlendirilmesi
İnceleyecek olduğumuz Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararına konu olan olayda, davalı şirket ile davacı arasında bir iş sözleşmesi bulunup davacı tarafından iş sözleşmesi sona erdirilmiştir. Bunun üzerine davacı fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, performans primi ile ikramiye alacaklarının davalından tahsili amacıyla belirsiz alacak davası açmıştır.
Yerel Mahkeme, davacının talep konusu alacaklarının belirlenebilir nitelikte olmaması sebebiyle davacı tarafından belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle usulden ret kararı vermiştir. Bunun üzerine Yerel Mahkemenin kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Özel Dairesi tarafından yapılan değerlendirme sonucunda performans primi ve ikramiye alacaklarının belirlenebilir nitelikte olduğu ve bu alacaklar açısından belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı kabul edilirken; fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının belirlenebilir nitelikte olmadığı gerekçesiyle bu alacaklar açısından belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunduğuna karar verilmiş ve buna bağlı olarak Yerel Mahkeme’nin davanın tümü için hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle verdiği ret kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkeme tarafından Yargıtay Özel Dairesi’nin kararına direnilmiş ve bunun sonucunda da dava Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun önüne gelmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise ikramiye ve performans primi alacakları konusunda bir uyuşmazlık olmadığı için bu alacaklar açısından bir inceleme yapmamış ve fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olabileceği gerekçesiyle Yerel Mahkemenin direnme kararını bozmuştur.
Davaya Konu Olaydaki Hukuki Sorun
Olayımızdaki hukuki sorun, somut olay bakımından fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı, bundan çıkarılacak sonuca göre davacının bu şekilde dava açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı ve davanın kısmi dava olarak görülmesinin mümkün olup olmadığına ilişkindir.
Yargı Mercilerinin Görüşü
Yerel Mahkeme’nin Görüşü
Mahkeme, uyuşmazlığa konu alacakların miktarının davacı tarafça belirlenebilir olduğundan dolayı davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davayı usulden reddetmiştir. Mahkeme direnme kararında ise, alacak kalemleri açısından bir değerlendirme yapmış ve fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğini belirtmiştir. Mahkemeye göre işçi alacağının miktarını ve değerini belirleyebilecek gerekli bilgiye sahiptir. İşçi, aldığı ücreti, çalışma gün ve saatlerini, kullandığı izin süresini, iş sözleşmesinin sona erme sebeplerini bilmekte olup çalışma gün ve saatlerine ilişkin açılan davalarda da ispat yükü de işçiye aittir.
Mahkeme, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarına ilişkin yazılı belgelerin ve işyeri kayıtlarının işverence tutulmuş olmasının sonucu değiştirmeyeceği kanaatindedir. Zira bu tür alacaklara ilişkin davalar belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı gibi, tanık vs. delillere dayanılarak tespit davası şeklinde de açılamayacağını çünkü iddia edilen alacaklara ilişkin bilgilere bizzat işçinin kendisinin sahip olduğu belirtilmiştir. Mahkeme, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hesaplanmasının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmadığı hallerde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan çalışma gün ve saat ücret alacaklarından yapılan indirimin sebebinin işçinin hastalık, mazeret ve izin gibi nedenlerle çalışmadığı günlerinin olmasından kaynaklı olduğunu belirtmiş ve Yargıtay’ın çalışma gün ve saatlerine ilişkin alacak tutarlarından % 30 oranında indirim yapılmasına ilişkin yerleşik bir uygulaması olduğu gerekçesiyle davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olmadığını belirtmiştir.
Yerel Mahkeme, işçinin işçilik alacaklarının tahsili amacıyla açtığı davalarda çalışmasının karşılığı ücretten daha fazla ücret alması gerektiği yönünde bir iddiası bulunmaması halinde işçinin ücretinin bordrolara yansımamış olsa dahi açılan davaların tamamının belirli dava olarak nitelendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkemenin bu görüşünün sebebi, Yargıtayca bir kısım işçi alacaklarının belirlenebilir, bir kısım işçi alacaklarının ise belirsiz olarak nitelendirilmesinin, faiz başlangıç tarihi ve zamanaşımı süresi yönünden çelişkili ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmasıdır. Zira çalışma gün ve saatlerinin karşılığı ücret alacağı davalarının, belirsiz alacak davası olarak açılması halinde ıslah ile artırılan tutara dava tarihinden itibaren faiz işletilecek olup ancak kısmi dava olarak açılması halinde ıslah ile arttırılan tutara ıslah tarihinden itibaren faiz işletilecek ve zamanaşımı da ıslah tarihi itibariyle kesintiye uğrayacaktır. Mahkemeye göre bu durum Yargıtay içtihatları ile çelişmekte olup hakkaniyete aykırıdır. Mahkeme açılan dava, belirsiz bir dava ise bu davanın kısmi dava olarak açılmış olmasının zamanaşımı ve faiz başlangıç tarihi yönünden bir etkisi olmaması gerektiğini belirtmiş ve belirsiz olmayan bir davanın da belirsiz veya kısmi dava olarak açılmasının sonuca etkisi olmayacağını ileri sürerek, belirsiz olarak açılan davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
Yargıtay Özel Dairesinin Görüşü
Yargıtay Özel Dairesi tarafından yapılan değerlendirme de öncelikle belirsiz alacak davasına ilişkin teorik açıklamalar yapılmış, hukuki mahiyetinden bahsedilmiştir. Belirsiz alacak davası ve kısmi dava arasındaki farklar ortaya koyulmuştur. Yargıtay, davacı tarafından belirlenebilir bir alacak söz konusu olmasına rağmen davanın belirsiz alacak davası olarak açılması halinde hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddedilmesi gerektiği belirtmiştir. Burada davacıya ek bir süre verilmemesi gerektiği zira ek süre verilerek tamamlanabilecek bir dava şartı bulunmadığı ifade edilmiştir.
Yargıtay aynı dilekçede birbirinden bağımsız birden fazla asli talep ileri sürülmesi halinde, objektif dava birleşmesi bulunduğunu ve bu durumda her bir talep için ayrı hüküm kurulması gerektiğinden dolayı ileri sürülen taleplerin belirsiz alacak olup olmadığı noktasında her biri açısından ayrı değerlendirilme yapılması gerektiğini ifade etmiştir.
Mahkemece performans primi ve ikramiye alacakları açısından yapılan değerlendirme sonucunda işçinin çalışma ücretini ve süresini bildiğini bu yüzden de alacakların miktarını belirleyebilecek durumda olduğu gerekçesiyle bu alacaklar bakımından belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığına karar verilmiştir.
Ancak fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti açısından yapılan değerlendirme sonucunda, bu alacakların hesaplarının tanık anlatımı sonucu yapılacağı ve bu alacaklardan yapılacak takdiri indirimin belirli olmaması sebebiyle, işçinin fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücretine ilişkin alacak miktarını belirleyebilecek durumda olmadığı belirtilmiştir. Bu sebeple Mahkeme, fazla çalışma ve genel tatil ücreti bakımından belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunduğu halde, Yerel Mahkeme’nin esasa girmeden davanın tümüne ilişkin hukuki yarar bulunmaması gerekçesiyle verdiği usulden ret kararını bozmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Görüşü
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, Özel Daire ile paralel açıklamalara yer vermiştir. Yine belirsiz alacak davasının hukuki mahiyetinde bahsedilmiş; davacının belirsiz alacak davası açabilmesi için davanın açıldığı tarihte talep konusu olan alacağın miktarının davacı tarafından belirlenemeyecek nitelikte olması gerektiği belirtilmiştir. Davacı, gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen uyuşmazlığa konu alacağın miktarını tam ve kesin olarak belirleyemiyorsa belirsiz alacak davası açabilir. Bu durumda da davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararı olduğu kabul edilir.
HGK tarafından belirsiz alacak davası hakkında yapılan genel açıklamalardan sonra işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı değerlendirilmiş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. Sayılı kararına atıf yapılarak somut olayın özelliğine göre yapılan değerlendirme sonucunda işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olabileceği ifade edilmiştir.
Daha sonra aynı şekilde HGK tarafından Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı kararına atıf yapılmıştır. Bu karara göre işçilik alacakları çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olup bundan dolayı somut olayın özelliklerine göre değişkenlik göstermekte ve aynı tür alacakların miktarı bile somut olaya göre bazen belirlenebilirken bazen belirlenememektedir. Bu sebeple işçilik alacaklarının, belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağına ilişkin genel geçer bir ölçüt koyulamayacağı gerekçesiyle içtihadı birleştirmeye gerek bulunmadığına karar verilmiştir. Ancak bu kararda, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının tanık beyanlarına göre belirlendiği durumlarda, hesaplanan alacak miktarından hakimin takdirine bağlı oranda bir indirim yapılacağı belirtilmiştir. Buna bağlı olarak da, hakimin takdiri yetkisine bağlı olarak yapacağı indirim oranının daha önceden bilinemeyeceğinden, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olabileceği kararda ifade edilmiştir.
HGK somut olayda davacı vekilinin, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarını kanıtlarken tanık deliline dayandığını ve bu durumda davacının hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapacağı indirim oranını baştan öngörmesinin mümkün olmadığı belirtmiş ve somut olayda fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olabileceği gerekçesiyle Yerel Mahkemenin direnme kararını bozmuştur.
Şahsî Kanaatim
Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararına konu olan uyuşmazlığa ilişkin görüşlerimizi açıklamadan önce, hukuki sorunun iyice anlaşılması açısından aynı uyuşmazlığın ele alındığı Yargıtay kararlarının ve bu hukuki soruna ilişkin öğretideki görüşlerin değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. HGK kararına konu olan uyuşmazlıkta olduğu gibi işçi alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda bir belirsizlik bulunmakta olup somut olayın özelliğine göre değişebilmektedir. Olayımızdaki bir diğer hukuki sorun ise şartları oluşmadan belirsiz alacak davası açılması halinde nasıl bir karar verileceğine ilişkindir. Her ne kadar Yargıtay HGK kararında, Yerel Mahkeme’nin direnme gerekçelerinden biri olan, belirsiz olmayan bir davanın da belirsiz veya kısmi dava olarak açılmasının sonuca etkisi olmaması sebebiyle belirsiz olarak açılan davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin görüşü, değerlendirilmese de şartları oluşmadan belirsiz alacak davası açılması halinde nasıl bir karar verileceği öğretide tartışmalıdır. Ayrıca Yargıtay’ın da bu konuyla ilgili birbirinden farklı kararları bulunmaktadır.
Olayımızdaki hukuki uyuşmazlığın ve hukuki sorunun daha iyi anlaşılması açısından belirsiz alacak davasına ilişkin açıklamalarda bulunmanın faydalı olacağı düşüncesindeyiz. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 107’inci maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası, davacının talep sonucunu tam belirleyemediği durumlarda yani davanın açıldığı tarihte alacağının miktarının tam ve kesin belirlenememesinden dolayı yüksek yargılama giderlerine mahkum olma riskinin önlenmesi için getirilmiş bir usuli kurumdur[1].
Davacının belirsiz alacak davası açabilmesi için davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin, kendisinden beklenemez olması, alacağın miktar veya değerini belirleyebilmesi için gereken bilgi ve belgelere sahip olmaması ayrıca ulaşmasınında mümkün olmaması gerekmektedir[2]. Belirsiz alacak davası, mahkemeden istenen hukuki koruma göz önüne alındığında kural olarak bir eda davasıdır. Çünkü nihayetinde davacı davalının bir edaya mahkum edilmesini talep etmektedir. Fakat eda davasından farklı olarak davacı talep sonucunda asgari bir miktar belirlemekte kesin olarak bir alacak miktarı belirlememektedir[3]. HMK m.107/2’ye göre alacak miktarı karşı tarafın verdiği bilgiler ve tahkikat sonucunda tam ve kesin olarak belirlenebilir hale gelirse davacı taraf karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebi artırabilecektir. Bu durumda söz konusu alacak için faizin başlama ve zamanaşımının kesilmesi tarihi davanın açıldığı tarihtir[4]. Belirsiz alacak davası genel olarak bu şekilde özetlenebilir.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi belirlenebilen bir alacak için belirsiz alacak davası açıldığında yani şartları oluşmadan belirsiz alacak davasının açılması halinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiği açıklanmalıdır. İncelemeye konu olan kararımızdaki görüşe ve Yargıtay’ın bir çok kararında belirttiği görüşe göre şartları oluşmadan belirsiz alacak davası açılması halinde davacıya ek süre verilmeksizin hukuki yarar şartı bulunmadığı gerekçesiyle dava usulden reddedilmelidir[5].
İncelemeye konu olan kararımıza dönücek olursak, burada iki aşamalı bir inceleme yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Öncelikle davacının talep konusunu oluşturan iş alacaklarının ayrı ayrı değerlendirilerek belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı belirlenmelidir. İkinci aşamada ise işçi alacaklarının tamamının veya bir kısmının belirsiz alacak davasına konu olamayacak olması durumunda mahkemenin nasıl bir yol izlemesi gerektiği incelenmelidir.
Olayımızda davacı fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, performans primi ile ikramiye alacaklarının davalından tahsili amacıyla belirsiz alacak davası açmıştır. Alacak kalemleri tek tek değerlendirilecek olursa Yerel Mahkeme’nin direnme kararında da belirttiği üzere performans primi ile ikramiye alacakları Yargıtay içtihatları doğrultusunda belirlenebilir alacaklar olarak kabul edilmektedir. Özel Dairenin de kararında belirttiği üzere işçi çalışma süresini ve ücretini bilmektedir ve bu sebeple de davacı taraf performans primi ile ikramiye alacaklarının miktarını tam ve kesin olarak hesaplayacak bilgiye sahiptir.
Fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları için ise bu alacaklar tanık beyanlarına dayanılarak kanıtlanmaları halinde Yargıtay’ın yerleşik içtihadı gereği hakimin takdirine bağlı olarak indirime uğramaktadır. Yargıtay bu indirimin sebebini işçinin izinli, mazeretli ve tatil günlerinde dinlenme hakkını kullanmadan yıllar boyunca çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olmasına dayandırmaktadır. Bu sebeple bu alacaklar açısından hakim tarafından takdiri bir indirim yapılmaktadır. Yerel Mahkeme işçinin, ulusak bayram ve genel tatil günleri, yıllık izinli, mazeret izinli vs. sebeple çalışmadığı günlerin yaklaşık olarak yılın 1/3’üne tekabül ettiğini belirtmiş ve Yargıtay’ın da bu alacaklara ilişkin genel olarak % 30 oranında indirim uyguladığını ifade etmiştir. Bu sebeple Yerel Mahkeme her ne kadar bu alacak kalemlerinin de belirlenebilir olduğunu ileri sürsede buradaki indirim hakkaniyet indirimi olup hakimin takdirine bağlıdır. Bu sebeple bizce de fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları belirsiz alacak davasına konu olabilecek niteliktedir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere HGK, performans primi ile ikramiye alacaklarının tahsili için açılan belirsiz alacak davasının hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmesi konusunda Yerel Mahkeme ile aynı görüştedir. Ayrıca yine yukarıda da belirttiğimiz üzere HGK kararında, Yerel Mahkemenin direnme kararında belirttiği belirsiz olarak açılan davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi gerektiği görüşüne ilişkin bir incelemede bulunmamıştır.
Somut olayımıza ilişkin bir ara değerlendirme yapacak olursak, bizce de davacı taraf fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları için belirsiz alacak davası açabilmelidir. Ancak tüm alacak kalemleri açısından bir değerlendirme yapıldığında ve performans primi ile ikramiye alacakları açısından belirsiz alacak davasının açılabilme şartlarının oluşmadığı göz önüne alındığında nasıl bir yol izlenmesi gerektiği tartışılmalıdır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bu konu öğretide tartışmalı olup uygulamada da bir birlik sağlanabildiği söylenemez. İncelemeye konu olan karardaki ve öğretideki hakim görüşe göre şartları oluşmadan belirsiz alacak davası açılması halinde hukuki yarar yokluğundan ötürü dava usulden reddedilmelidir[6].
Bu görüşe göre şartları oluşmadan belirsiz alacak davası açılması halinde davacının bu davayı açmasında hukuki yararı yoktur ve hukuki yarar bir dava şartı olup davanın açıldığı anda bulunmalıdır. Hakimden hukuki yarar eksikliğinin tamamlanması için süre vermesi beklenemez çünkü hukuki yarar dava şartı sonradan tamamlanabilecek dava şartlarından değildir. Bu görüşü savunanlara göre ve Yargıtay’ında bir çok kararında[7] olduğu üzere belirsiz alacak davasının şartları bulunmadan bu davanın açılması halinde hakim hukuki yarar yokluğundan davayı usulden reddetmelidir. Zira hakimin davacıya talep sonucunu belirginleştirmesi veya artırması için ek süre vermesi davanın değiştirilmesi sonucunu doğurabilecektir[8].
Öğretide, koşulları oluşmadan belirsiz alacak davası açılmasında hemen usulden reddedilmemesi gerektiğini ileri süren görüşler bulunmakta olup bu görüşü savunanlar farklı gerekçelere dayanmaktadır. Bir görüşe göre Alman ve İsviçre Hukukunda olduğu gibi davacıya süre verilmeli talebini belirli hale getirmesi istenmelidir. Davacının talebini kesin bir biçimde belirlememesi halinde ise dava usulden reddedilmelidir[9]. Yine benzer bir görüşe göre koşulları oluşmadan belirsiz alacak davası açılması halinde, hakim davayı hemen usulden reddetmemeli olup hakim HMK m.33’e göre hukuki nitelendirme ile bağlı değildir ve HMK m. 31 uyarınca davayı aydınlatma görevi kapsamında yine aynı şekilde davacıya süre vererek talep konusu tutarı belirginleştirmesini istemeli ve bunun sonucuna göre davaya devam etmelidir. Davacının talep konusunu belirlememesi halinde ise HMK m. 119/2 uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmektedir[10].
Bu konuda son belirteceğimiz görüş ise, şartları oluşmadan belirsiz alacak davası açıldıysa hakim hemen usulden reddetmemesi gerektiği çünkü hakimin HMK m.26’ya göre taleple bağlı olup HMK m.33’e göre hukuki nitelendirme ile bağlı olmadığı belirtilmektedir. Eğer açılan davada örtülü bir kısmi dava niteliği yoksa, hakim ara karar vererek bu davanın eda davası olduğunu tespit edip davaya bakmaya devam etmelidir. Şayet davanın belirsiz alacak davası mı kısmi alacak davası mı olduğu dilekçeden anlaşılmıyorsa hakim HMK m.119/2 uyarınca davacıya bir haftalık kesin süre verip durumu açıklığa kavuşturduktan sonra davayı görmeye devam etmelidir[11].
Açıkçası yukarıda konuya ilişkin öğretideki görüşleri elimizden geldiğince özetlemeye çalıştık. Yargıtay’ında konuya ilişkin öğretide olduğu gibi farklı görüşte kararlarının bulunduğunu da belirtmek isteriz. Yargıtay’ın genel olarak kararları incelemeye konu olan kararda da olduğu gibi, belirsiz alacak davasının şartlarının oluşmaması halinde hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddedilmesine ilişkindir. Ancak Yargıtay’ın davacıya süre verilerek şartları oluşmamış belirsiz alacak davasının tam eda davasına dönüştürülmesine ilişkin kararları da bulunmaktadır[12]. Yargıtay’ın hatalı olarak belirsiz alacak davası açıldığı durumlarda davanın nitelendirmesini değiştirerek kısmi dava olarak davayı görmeye devam ettiği kararları da bulunmaktadır[13].
Öğretinin ve Yargıtay’ın incelemeye konu olan karardaki hukuki sorunlara genel olarak yaklaşımı bu şekildedir. Belirttiğimiz gibi öğretide ve uygulamada bir görüş bir birliği bulunmamakta olup hakim görüş şartların oluşmaması halinde hukuki yarar şartı yokluğundan davanın usulden reddedilmesidir. Burada kişinin belirsiz alacak davası açmakta ki hukuki yararının tıpkı eda davasında olduğu gibi alacaklarının tahsili için mahkeme kararına ihtiyaç duymasıdır. Böyle bir yorum yapılması halinde davacı alacağının tahsili amacı ile hangi davayı açmış olursa olsun(kısmi, tam eda veya belirsiz alacak davası) her zaman hukuki yararı bulunmaktadır. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK m.109/2 hükmü yürürlükten kaldırılmış ve bundan sonra artık alacak belirli olsa dahi kısmi dava açılabilmektedir. Yani şartları oluşmadan belirsiz alacak davası açılması halinde alacak belirliyse kısmi dava şartlarının somut olayda mümkün olması halinde mahkeme davayı hukuki yarar yokluğundan reddetmek yerine bir ara karar ile kısmi dava olarak davayı görmesi düşünülebilir[14].
Somut olayımızda da davacı fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, performans primi ile ikramiye alacaklarının davalından tahsili amacıyla belirsiz alacak davası açmıştır. Dava dilekçesinde “Fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere” tabiri kullanıldığında açılan davanın kısmi dava niteliğinde olduğu söylenebilir[15]. Ancak olayımızda davacı belirsiz alacak davası açmıştır. Performans primi ile ikramiye alacaklarının belirli alacaklar olduğu tarafımızca da kabul edilmektedir. Yerel Mahkeme’nin bu alacaklar açısından hukuki yarar yokluğundan davacıya ek süre vermeden usulden reddetmesine bizde Yargıtay gibi katılmaktayız. Bilindiğini üzere Yargıtay’ın tespit davası açmasında hukuki yarar bulunmayan davacıya davasını eda davasına dönüştürme imkanı vermeden davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddedilmesi şeklinde içtihadı bulunmaktadır. Böyle bir imkanın belirsiz alacak davaları için verilmesi bir çelişki yaratacaktır. Ayrıca böyle bir imkanın verilmesi halinde belirsiz alacak davasının verdiği imkanlar davacılar tarafından kullanılmak için suiistimal edilebileceği açıktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında Yerel Mahkemenin performans primi ile ikramiye alacaklarının belirli alacaklar olmasından dolayı bu alacaklar açısından belirsiz alacak davasının şartları oluşmadığından hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle verdiği, Özel Dairenin de onadığı, usulden ret kararına katılmaktayız. Yukarıda da belirttiğimiz somut olayda objektif dava birleşmesi bulunmakta olup her asli talep açısından ayrı değerlendirme yapılıp ayrı hüküm kurulacaktır. Bu sebeple HGK tarafından fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarına ilişkin yapılan değerlendirmeye katılmaktayız ve bu alacaklar açısından belirsiz alacak davasının açılabilmesinin mümkün olduğu düşüncesindeyiz.
[1] Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, 2019, s. 214
[2] Y. HGK., 14.03.2018, E. 2015/188 K. 2018/481 (Kazancı)
[3] Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, 2019, s. 215
[4] Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, 2019, s. 218
[5] Y. HGK., 04.04.2018, E. 2015/496 K. 2018/666 (Kazancı)
[6] Mehmet Akif Tutumlu, Medeni Usul Hukuku Sorunları Cilt: 5, 2019, s.339
[7] Y. HGK., 07.03.2018, E. 2014/2350 K. 2018/439 (Kazancı)
[8] Hakan Pekcanıtez, “Belirsiz Alacak Davasının İş Hukukunda Uygulanması”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 15, Özel S., 2013, s.954
[9] Ali Cem Budak/ Dilek Karademir, “Şartları Oluşmadığı Halde Belirsiz Alacak Davası Açılırsa Hâkim Nasıl Karar Vermelidir?”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt III, Sayı 1, s. 140-141
[10]Cenk Akil, “Belirli Alacağı Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilmesi Durumunda Mahkeme Ne Tür Bir Karar Vermelidir?”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XIV, Sayı 2, s. 207
[11] Süha Tanrıver, “Belirsiz Alacak Davası Ve Bu Bağlamda Uygulamada Yaşanan Güncel Sorunlar”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Yıl 2, Sayı 2, s. 9-10
[12] “Davaya konu iddiaya nazaran davacı ne miktarda alacak talep edebileceğini bilebilecek durumdadır. O halde dava değerini belirlemesi ve tam dava açarak harcını buna göre ikmal etmesi için HMK.'nın 120. maddesi gereğince davacı tarafa kesin süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Y. 19. HD., 11.12.2017, E. 2016/13916 K. 2017/7878 (Kazancı)
[13] “…dava konusu kısmında belirsiz alacak davası açtığını belirtmesine karşın, sonuç kısmında “fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla” dedikten sonra alacağın 1.000,00 TL'lik kısmının tahsiline karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Dava dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu haliyle davacı tarafından kısmi dava açıldığı anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda davacı taşeronun kısmi dava açmakta hukuki yararının olmadığından söz edilemez. Bu sebeple, mahkemece 6100 sayılı HMK'nın 109/1. maddesi gereği davaya bakılıp sonuçlandırılması gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle usulden davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. Y. 15. HD., 21.03.2017, E. 2017/59 K. 2017/1232 (Kazancı)
[14] Y. HGK., 16.05.2019, E. 2016/1116 K. 2019/576 (Kazancı)
[15] Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, 2019, s. 214