Yayınlar
Ana Sayfa > Yayınlar > Duruşma Yapılmadan Verilecek Kararlar Hakkında Ön Bilgi ve HMK 353a-6'nın İncelenmesi
Duruşma Yapılmadan Verilecek Kararlar Hakkında Ön Bilgi ve HMK 353a-6'nın İncelenmesi
İbrahim ÖZ
Türk Medeni Usul Hukuku belirli hallerde mahkemelerin duruşma yapmaksızın karar verebilmelerine olanak tanımaktadır. Bölge adliye mahkemeleri tarafından duruşma yapılmadan verilecek kararlar HMK’nın 353. maddesinde düzenlenmiştir.
DURUŞMA YAPILMADAN VERİLECEK KARARLAR HAKKINDA ÖN BİLGİ ve HMK 353. MADDENİN A BENDİNİN 6 NUMARALI ALT BENDİNİN İNCELENMESİ
ÖZET
Türk Medeni Usul Hukuku belirli hallerde mahkemelerin duruşma yapmaksızın karar verebilmelerine olanak tanımaktadır. Bölge adliye mahkemeleri tarafından duruşma yapılmadan verilecek kararlar HMK’nın 353. maddesinde düzenlenmiştir. İlk derece mahkemesi kararının esası incelenmeden duruşmasız verilecek kararlar HMK 353/1-a maddesinde 6 bent halinde; esası incelenerek duruşma yapılmadan verilecek kararlar da HMK 353/1-b maddesinde 3 bent olarak sayılmıştır. Çalışmamızın konusu ilk derece mahkemesinin esası incelenmeden duruşmasız verilecek kararların düzenlendiği haller olmakla beraber özellikle üzerinde duracağımız kısım, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması, ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması durumu, yani 6 numaralı alt bendi olacaktır.
GİRİŞ
Bölge adliye mahkemesi tarafından duruşma yapılmadan verilecek kararlar HMK. 353. maddesinde düzenlenmiştir. İncelemekte olduğumuz madde hükmü istisnai bir nitelik taşımaktadır. Çünkü kural olarak inceleme duruşmalı yapılmalıdır. Nitekim HMK 356. maddesine göre 353. maddede belirtilen haller dışında inceleme duruşmalı yapılır denmektedir.
Duruşma yapılmasına gerek olmayan usule ilişkin nedenler HMK’nın m.353/1-a maddesinde altı alt başlık halinde sayılmıştır. Bu altı alt başlıktaki haller söz konusu olduğunda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir.[1]
HMK m.353/1/a başlığı altındaki duruşma yapılmasına gerek olmayan haller şunlardır:
- Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması
- İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması,
- Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması,
- Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması,
- Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması,
- Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olmasıdır.
Çalışmamızda yukarıda sayılan 1, 2, 3, 4 ve 5 maddelerindeki haller kısaca açıklanıp örnekler verdikten sonra 6 numaralı alt bent üzerinde gerek doktrindeki görüşler olsun gerek Yargıtay uygulamasındaki son durumlar ayrıntılı bir biçimde ifade edilmeye çalışılacaktır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ESASI İNCELENMEDEN DURUŞMASIZ VERİLECEK KARARLARIN İNCELENMESİ
- Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması
Hakimin hangi hallerde önüne gelen davaya bakmasının yasak olduğuna ilişkin durumlar HMK 34. maddesinde sayılmıştır.
MADDE 34- (1) Hâkim, aşağıdaki hâllerde davaya bakamaz; talep olmasa bile çekinmek zorundadır:
- Kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili olduğu davada.
- Aralarında evlilik bağı kalksa bile eşinin davasında.
- Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyunun davasında.
- Kendisi ile arasında evlatlık bağı bulunanın davasında.
- Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı kalksa dahi kayın hısımlığı bulunanların davasında.
- Nişanlısının davasında.
- İki taraftan birinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı sıfatıyla hareket ettiği davada.
Yukarıda yer verilen ilgili kanun hükmüne göre hakim önüne gelen bir davada yukarıdaki hallerden birinin olduğunu tespit ederse davadan çekinmek zorundadır. Hakimin yasaklılık sebepleri az sonra inceleyeceğimiz hakimin reddi sebeplerinden farklı olarak yargılamanın her aşamasında hakim tarafından resen incelenmesi gerekmektedir. Resen incelenmesi gerekmektedir sözünün mefhumu muhalifinden anlayacağımız üzere bu sebepleri incelemek için tarafların talep etmesine gerek yoktur. Hatta taraflar somut olayda yasaklılık sebeplerinden birinin olmasına rağmen hakimin davaya bakmasına muvafakat verseler dahi hakimin davaya bakması mümkün olmayacaktır. Tüm bunlara rağmen hakim yasaklı olmasına rağmen davaya bakmış ve hüküm vermiş ise tarafların bu kararı istinaf etmesi üzerine bölge adliye mahkemesi işin esasına girmeden ve duruşma açmadan kararı kaldırır ve davanın yeniden görülmesi amacıyla dosyayı başka bir mahkemeye gönderir.
- İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması
Hakimin reddi sebepleri HMK 36. maddesinde düzenlenmiştir. Maddede sayılan durumlar tahdidi olarak sayılmamıştır. Sadece ret sebebi olabilecek bazı durumlar ifade edilmiştir. Bu nedenle somut olaya göre farklı ret sebepleri de gündeme gelebilecektir.
MADDE 36- (1) Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir:
- Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması.
- Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması.
- Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması; uyuşmazlıkta arabuluculuk veya uzlaştırmacılık yapmış bulunması.[5]
- Davanın, dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olması.
- Dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması.
Hakimin reddi kurumu hakimin yasaklılık sebeplerinden farklı olarak kamu düzeni ile ilgili değildir. Bu nedenle hakim bu hususu resen incelemek zorunda değildir. Bölge adliye mahkemesi önüne gelen bu tür bir davada HMK 353-a-2 ye göre karar verebilmesi için tarafların ileri sürdüğü red sebeplerinin ilk derece mahkemesinde ileri sürülmüş olmalıdır. İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen red sebepleri istinaf aşamasında ileri sürülemez. Ayrıca ilk derece mahkemesinde red sebepleri ileri sürülmüş olup istinaf aşamasında ileri sürülmemiş ise bölge adliye mahkemesi yine bu istemi dikkate alıp incelemez. Dolayısıyla yargılamada taraflardan biri veya her ikisi hakimin reddi sebeplerinin olduğunu düşünüyorsa bunu hem ilk derece mahkemesinde belirtmeli hem de kararı istinaf ederse eğer istinaf sebebi olarak ayrıca belirtmesi gerekmektedir.[2]
- Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması
Görev kamu düzeni ile ilgili olduğundan yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkeme de yargılamanın her aşamasında kendiliğinden görevli olup olmadığını inceleyebilir. Bunun doğal sonucu olarak ilk derece mahkemesi görevsizlik kararı vermesi üzerine kararın istinaf edildiği durumda başvuru dilekçesinde görevsizlik sebebi belirtilmemiş olsa bile mahkemenin görevli olup olmadığı resen incelenecektir.
Mahkemenin görevli olmasına rağmen görevsizlik kararı vermesi üzerine kararın istinaf edildiği durumda bölge adliye mahkemesi duruşma yapılmaksızın ilk derece mahkemesinin kararını kaldırır ve dosyayı davanın yeniden görülmesi amacıyla mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verir. Burada akıllara şöyle bir soru gelebilir: İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu görevsizlik kararını bölge adliye mahkemesi inceleyip kararın usul ve yasaya uygun olduğuna kanaat getirip istinaf başvurusunun reddine karar verirse bu karar kesin bir karar mı olacaktır? Uygulamada bu husus oldukça tartışılmış olduğundan kısaca açıklama yapma gereği görüyoruz. HMK’nın görevli ilk derece mahkemesinin belirlenmesi konusundaki yaklaşımı en geç bölge adliye mahkemesi kararıyla kesin olarak belirlenmesidir. Kanun koyucu görev hususunun belirlenmesinin Yargıtay aşamasına kadar sürmesini istemediğinden görevli mahkemenin belirlenmesi için bölge adliye mahkemesi kararının kesin olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla bölge adliye mahkemesinin görev yönünden verdiği kararlara karşı Yargıtay’a dosya gitmesi ve buna ilişkin bozma kararları verilmesi de söz konusu olmayacaktır.[3]
Mahkemenin yetkili olup olmadığına ilişkin belirlemeler yaparken bu yetkinin kesin bir yetki mi olduğu hususu çalışmamız açısından önem arz etmektedir. Çünkü kesin yetki dışında mahkeme yetkisizlik kararı vermiş ise burada bakacağımız husus istinafa başvurduktan sonra yetkisizlik kararının istinaf sebebi olarak ileri sürülüp sürülmediğidir. Yani kesin yetkinin söz konusu olmadığı durumlarda mahkemenin yetkili olduğu istinaf sebebi olarak ileri sürülmez ise mahkemenin resen inceleme yapması söz konusu olmaz. Doktrinde Akkaya’ya göre kesin olmayan yetki hali söz konusu olup ilk derece mahkemesinde buna ilişkin bir itiraz varsa istinaf dilekçesinde bu husus belirtilmemiş olsa bile bölge adliye mahkemesi resen inceleyecektir. Çünkü bölge adliye mahkemesinin yetkisi ilk derece mahkemesinin yetkisine paralel olarak değişecektir. Ancak olayda kesin yetki söz konusu ise mahkemenin yetkili olduğu istinaf sebebi olarak sayılmasa bile mahkeme resen inceleme yapacaktır. Çünkü kesin yetki kamu düzeni ile ilgilidir. Her ne kadar görev hususunda bahsetmiş olsak da bölge adliye mahkemesi yetkisizlik kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine ilişkin verdiği karar kesindir, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağını burada da ifade etmek isteriz.
- Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması
Bu hal HUMK m. 426/M, f.I, b.4’te “Taraf ve dava ehliyeti ya da davayı takip yetkisi bulunmayan veya vekil ve temsilci olmayan kimseler önünde davaya bakılmış ve karar verilmiş olması” şeklinde iken yeni kanunumuz HMK. M.353-a-4’te değiştirilerek “Diğer dava şartlarına aykırılık” denilerek genişletilmiştir.[4]
Diğer dava şartlarına örnek verecek olursak taraf ve dava ehliyeti veya davayı takip etme yetkisi bulunmayan ya da vekil ve temsilci olmayan kimseler önünde davaya bakılmış olması halleri örnek gösterilebilir. Bu örneklerden biri veya daha fazlası söz konusu olduğunda duruşma yapılmadan ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve yeniden bir karar verilmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir. Yukarıda sayılan örneklerden birini açıklamak gerekirse, örneğin davaya vekalet ehliyetine sadece kanunda belirtilmiş olan kişiler sahip olduğundan bu kişiler haricindekiler herhangi bir davada vekalet görevi üstlenemezler. Buna rağmen yani davaya vekalet ehliyeti olmayan kişilerin bir davaya vekalet etmesi ihtimalinde ilk derece mahkemesi bu hususu yargılamanın her aşamasında gözeteceğinden davayı usulden reddetmesi gerekir. Ancak her nasıl olduysa taraflardan biri veya her ikisinin davaya vekalet ehliyeti bulunmamasına rağmen davada hüküm verilmiş ise bölge adliye mahkemesinin bu kararı kaldırıp ilk derece mahkemesine göndermesi gerekmektedir.
- Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması
HMK’da düzenlenen davanın açılmamış sayılmasına karar verilecek bazı haller kısaca açıklanacaktır. Dava dilekçesindeki eksiklik dolayısıyla davacı tarafa eksikliğin tamamlanması amacıyla süre verilip de bu süre içerisinde eksikliği tamamlamaz ise HMK m.119/2’ye göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.
Dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesi için taraflara süre verilip de bu süre içerisinde ilgili görevli veya yetkili mahkemeye başvurulmaması halinde HMK m.20/1’e göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.
Takip edilmediği için işlemden kaldırılan dosyalarla ilgili yazılı usulde HMK 150. maddeye göre, basit usule tabi davalarda 321. maddeye göre verilen kararlar.
Temsil ve izine ilişkin süresi içinde belgelerin ibraz edilmemesi veya mahkemeye başvurulmaması halinde, HMK 54/3. Maddeye göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.[5]
İlk derece mahkemesinin yukarıdaki hallerden birine veya yukarıda sayılmayan başka hallerden birine dayanarak davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi durumunda bu karar usule aykırı bir karar ise, bölge adliye mahkemesi esası incelemeden ilk derece mahkemesinin kararını kaldırır ve davanın yeniden görülmesi amacıyla dosyayı ilk derece mahkemesine gönderir. Yukarıdaki diğer hallerde de belirttiğimiz üzere bölge adliye mahkemesinin bu kararı kesin olup temyize kabil değildir.
İlk derece mahkemesinin verdiği birleştirme kararı usule aykırı ise bölge adliye mahkemesi esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi amacıyla dosyayı kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi gerekmektedir. Bu kuralın istisnası HMK m.168/1 madde hükmüdür.
MADDE 168- (1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki ilk derece mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna; bölge adliye mahkemesi kararları hakkında ise temyiz yoluna, ancak hükümle birlikte gidilebilir. Şu kadar ki, bu husus tek başına, bölge adliye mahkemesinde hükmün kaldırılarak esastan incelenme; Yargıtayda ise bozma sebebi teşkil etmez.
Birleştirilme kararı verilip görülmüş davalar sonunda verilen hükme karşı istinaf başvurusu yapıldığında, birleştirme kararı da istinaf sebebi olarak belirtilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus birleştirilerek görülen dava sonucunda verilen hükmün, istinaf edilebilen bir hüküm olması gerekmektedir. Birleştirme kararının kamu düzenini ilgilendiren bir husus olmadığından ilk derece mahkemesi kararını istinaf eden tarafın istinaf başvurusunda bu hususu istinaf sebebi olarak belirtmesi gerekmektedir.[6]
Aynı yargı çevresi içinde bulunan mahkemeler arasında görülmekte olan bir davadan dolayı birleştirme kararı verilmesi durumunda salt bu karara karşı istinaf yoluna başvurma imkanı yoktur. İkinci mahkemenin verdiği birleştirme kararı ilk mahkemeyi bağlayacağından dosyanın ilk açıldığı mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir.
Ayrı yargı çevresinde bulunan mahkemeler arasında birleştirme kararı verilmesi ihtimalinde bu karara karşı hüküm beklenmeden istinaf yoluna başvurulabilir. Birleştirme kararı karar kesinleştikten sonra hüküm ifade edeceğinden karar kesinleşene kadar davaya usulsüz birleştirme kararı veren ilk derece mahkemesi bakacaktır.
İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu ayırma kararı usule aykırı olduğu durumunda bölge adliye mahkemesi esası incelemeden ilgili ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi amacıyla dosyayı kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verecektir. Yine bölge adliye mahkemesinin bu kararı kesin olup temyize kabil değildir.
- Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması
İlk derece mahkemesinin uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması durumunda bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine duruşma yapmadan karar verebilir. Örneğin ilk derece mahkemesi tarafından bekletici mesele yapılması gereken bir durum olup da buna rağmen bekletici mesele yapılmadan karar verilip dosya istinafa taşınırsa bu durum yargılama aşamasında önemli delillerin değerlendirilmemiş olduğuna işaret eder. Bölge adliye mahkemesinin önüne böyle bir dosya geldiğinde yapılması gereken esas hakkında inceleme yapmadan bekletici mesele yapılması gereken hususun bekletici mesele yapılmasına karar verilmesi ve dosyayı ilk derece mahkemesine göndermektir.[7] Nitekim doktrinde ve bölge adliye mahkemesi kararlarında hakim olan görüş bu şekildedir. Her ne kadar bölge adliye mahkemesi kararları bu şekilde olsa da Yargıtay her zaman aynı görüşte değildir. Nitekim aşağıdaki karara bakıldığında Yargıtay’ın farklı bir görüşü olduğu anlaşılacaktır.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2018/9303 E., 2018/15948 K. Sayılı kararında özetle:
“Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince, 6100 sayılı HMK'nın 353/1-a/6 maddesi gereğince ... 4. İş Mahkemesinin 2015/653 E., 2016/251 K. Sayılı kararının kesinleşmesinin bekletici mesele yapılarak beklenilmesi ve buna göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince davacı tarafından açılan davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun tespitine ilişkin ... 4. İş Mahkemesinin 2015/653 E., 2016/251 K. Sayılı kararının kesinleşmesinin bekletici mesele yapılmasına karar verilmesi doğru ise de, bu sebeple dosyanın yerel mahkemeye iadesine karar verilmesi hatalıdır. Bölge Adliye Mahkemesince dosyanın bekletici mesele yapılması yönünde yerel mahkemeye gönderileceğine cevaz veren yasal bir düzenleme de mevcut değildir. Aksine söz konusu düzenlemenin b fıkrasının 3. bendinde, "Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu sebeple ilgili düzenlemeler göz önünde bulundurularak Bölge Adliye Mahkemesince, davacı tarafından açılan davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun tespitine ilişkin ... 4. İş Mahkemesinin 2015/653 E., 2016/251 K. Sayılı kararının kesinleşmesinin beklenerek sonucuna göre verilmelidir. Yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”
Yargıtay’ın bu kararında bekletici mesele yapılan davanın kesinleşmesi beklendikten sonra karar verilmesi gerektiğini söylemektedir. Ancak Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2018/4398 E., 2018/11423 K. Sayılı kararında bekletici mesele yapılması gereken hususun ilk derece mahkemesi dosyasında beklenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
İncelemekte olduğumuz kanun hükmü 7251 sayılı kanun ile bir değişikliğe uğramıştır. Çünkü kanunun eski metni uygulamada hem mahkemelerce hem de doktrinde farklı yorumlanmış, hatta bu durum ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemeleri arasında ciddi sorunlar doğurmuştur. Bu nedenle kanun koyucu ilgili madde hükmüne müdahale etmek durumunda kalmış ve değişikliğin yapıldığı toplantıda da oldukça yoğun tartışmalara neden olmuştur.
İlk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemeleri arasında yoğun tartışmalara neden olmasının sebebi şu idi: İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonunda deliller eksik de olsa toplanmışsa ve delillerin hepsi değil de bir kısmı bakımından değerlendirme yapılmış ise bölge adliye mahkemesi önüne gelen bu kararı kaldırmayıp tahkikat aşamasına geçerek esas hakkında karar vermesi gerektiğidir.[8] Değişiklikten önceki kanun hükmünden bu şekilde bir yorum yapılmaktaydı. Doktrinde Akkaya’da kanun hükmünü bu şekilde yorumlamakta idi. Akkaya’nın bu husus hakkında başka bir gerekçesi de bölge adliye mahkemesinin sırf bu durumdan ötürü kararı kaldırıp ilk derece mahkemesine göndermesi durumunda yargılamanın uzaması ve yargılama masraflarının taraflara yük getireceği şeklindeydi. Tartışmaların olduğu bu dönemde doktrindeki tartışmalara paralel olarak verilen Yargıtay kararları da var idi. Bunlardan birisi Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04.12.2017 tarih ve 2017/5594 E., 2017/13799 K. Sayılı kararıdır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04.12.2017 tarih ve 2017/5594 E., 2017/13799 K sayılı kararında özetle:
“…Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353. maddesinde, bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderme sebepleri tadadi olarak değil tahdidi olarak sayılmıştır. Kanun'da sayılan geri gönderme sebepleri arasında "delillerin eksik toplanması" bulunmamaktadır. "delillerin hiçbirinin toplanmaması ve gösterilen delillerin hiç değerlendirilmemesi" vardır. O halde kanundaki düzenleme karşısında bölge adliye mahkemesince delillerin eksik toplanması sebebiyle dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan bölge adliye mahkemesince verilen kararın temyizinin mümkün olduğu sonucuna varılmıştır…”
Her ne kadar o zaman doktrin ve Yargı kararları bu şekilde olsa da doktrinde bazı yazarlar ve birtakım bölge adliye mahkemeleri, delillerin kısmen toplanmış olmasına rağmen ilk derece mahkemesi bu delilleri yanlış değerlendirmiş ve bunun sonucu olarak bazı delilleri toplamamış ise esası incelemeden dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu hususa ilişkin Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 2017/515 E., 2017/502 K. Sayılı kararı konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olacak niteliktedir.
“…6100 Sayılı HMK nun 353/1-a.6 maddesinde "Mahkemece tarafların davanın esası ile ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” halinde Bölge Adliye Mahkemesince esasın incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verileceği düzenlenmiştir. Bu maddedeki "hiçbiri-hiç" kavramlarını, dar anlamda istinaf sisteminde davanın esasıyla ilgili olarak taraflarca gösterilen delil ya da delillerin kısmen toplanıp değerlendirilmekle birlikte, toplanan delil ya da delillerin davayı çözümlemeden uzak olması ve esaslı eksiklik bulunması halini de kapsar şekilde yorumlamak gerekir. Başka bir anlatımla, toplanması zaruri olan delil yada deliller, toplanmakla birlikte esaslı bir eksiklik nedeniyle uyuşmazlığı çözmeye ve hüküm kurmaya yeterli değil ise hiç toplanmamış ve değerlendirilmemiş sayılmalıdır…”
Bölge adliye mahkemesinin bu kararına göre toplanması zaruri olan deliller toplansa bile esaslı bir eksiklik sebebiyle uyuşmazlığı çözmeye yeterli değilse bu delillerin hiç toplanmadığını ifade etmektedir.
Farklı görüşlerin ve farklı mahkeme kararlarının yoğunlukta olduğu bu dönemde Yargıtay konuyu daha farklı bir açıdan değerlendirmiştir. Yargıtay HMK m.353-a-6’nın uygulanması gereken hallerde istinaf başvurusunun bölge adliye mahkemesi tarafından kabul edildiği durumda, işin esasının HMK m.353-b-2’ye göre bölge adliye mahkemesi tarafından incelenip karar verilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. [9]Bahse konu Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2018/791 E., 2018/4655 K. Sayılı kararı şu şekildedir:
“…Dava, haksız eyleme dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, taraflarca istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından, davacının istinaf başvurusunun reddine, davalının başvurusunun ise; zamanaşımı iddiası yönünden esastan kabulüne; sair başvuru sebeplerinin ise reddi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yeniden görülmesi için …2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; mahkemece, yargılama aşamasında davalının zamanaşımı def’i hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı gerekçesi ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
HMK 353/1-a-6. maddesi ile, ilk derece mahkemesince, davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, esasa ilişkin inceleme yapılmadan kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verileceği düzenlenmiştir. Ancak, somut olayda istinaf başvurusu kabul edilmiş olmakla 353/1.b.2 maddesi uyarınca işin esasının bölge adliye mahkemesince incelenip karara bağlanması gerekirken, Kanun’da bulunmayan bir gerekçe ile dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmiş olması usul ve yasaya uygun değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir…”
Uygulamadaki tüm bu farklı yorum ve görüşler sebebiyle nihayet 7251 sayılı Kanunun 35. Maddesiyle HMK 353/a/6’yı şu şekilde değiştirmiştir: “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.”
Değişikliğe ilişkin gerekçe şu şekildedir: “Maddeyle, kanunun duruşma yapılmadan verilecek kararlara ilişkin 353 üncü maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Birinci fıkranın (a) bendinin 6 numaralı alt bendinde yer alan “delillerin hiçbiri toplanmadan” ve “deliller hiç değerlendirilmeden” ibarelerinin uygulamada düzenlemenin amacına uygun olmayan bir yorumla hatalı uygulamalara ve birtakım sorunlara sebebiyet verdiği müşahede edilmiştir. Yapılan düzenlemeyle, “delillerin hiçbiri toplanmadan” ibaresi uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış” şeklinde, “deliller hiç değerlendirilmeden” ibaresi ise “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin değerlendirilmemiş olması” şeklinde değiştirilmektedir. Yine bende “talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” hali de eklenmektedir. Düzenlemeyle, söz konusu hatalı uygulamaların ve sorunların giderilmesi amaçlanmaktadır.”
7251 sayılı Kanunla yapılan bu değişiklikten sonra Yargıtay ilgili kararlarında HMK 353-a-6 numaralı alt bendi uygulamaya başlamıştır. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2019/4675 E., 2020/8340 K. Sayılı kararı buna örnek teşkil etmektedir.
“…Kanunda sayılan geri gönderme sebepleri arasında "delillerin eksik toplanması" bulunmamakta olup “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş “olması vardır…”
Yukarıda birçok kez açıklama yapılmış olsa da konunun önemine binaen HMK m.353-a’daki hallerde bölge adliye mahkemesinin verdiği kaldırma ve gönderme kararı kesindir, bu kararlar temyize kabil kararlardan değildir. Ayrıca ilk derece mahkemesinin bölge adliye mahkemesinin verdiği bu tür kararlara direnmesi de mümkün değildir. Ancak Yargıtay’ın halen bazı kararlarında özellikle 08.02.2021 tarihli bir kararında bölge adliye mahkemesinin HMK 353-a-6 maddesine göre eksik inceleme nedeniyle ilk derece mahkemesine iadesine kesin olarak karar verilmişse de, bu kararın gerçekten kesinlik koşulları haiz olup olmadığının Yargıtay’ca denetlenmesi gerekir diyerek HMK m. 362 f.1’e yeni eklenen (g) bendini açıkça dikkate almamıştır. Oysaki HMK 362’nin temyiz edilemeyen kararlar başlıklı kısmına açıkça (g) bendini ekleyerek HMK 353. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlarının temyiz edilemeyeceğini çok net bir biçimde ifade etmiştir. Buna rağmen hala bu tür kararlar verilmesini anlamak mümkün değildir.
SONUÇ
HMK m.353/1-a kapsamında, bölge adliye mahkemelerinin duruşma yapılmaksızın verebileceği kararlar, usul ekonomisini sağlama ve hukuki süreci hızlandırma amacına hizmet eder. Özellikle 6 numaralı bendinde belirtilen, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması durumu, mahkemeler için temel bir inceleme alanı oluşturmaktadır. Bu tür eksiklikler, adil bir yargılamayı tehlikeye düşürebileceği gibi, yargılama sürecinin başa dönmesine ve taraflar arasında hukuki güvensizlik oluşmasına neden olabilir. Bu bağlamda, delillerin eksiksiz toplanması ve taleplerin tamamı hakkında değerlendirme yapılması zorunluluğu, yalnızca usul ekonomisi açısından değil, aynı zamanda yargılamanın adil ve güvenilir bir temelde yürütülmesi bakımından da büyük önem taşır. HMK m.353/1-a'nın 6 numaralı bendinin öngördüğü bu hassas denge, yargılama sürecinin hızlı ilerlemesini sağlarken, adaletin tecellisi için gerekli özeni de zorunlu kılmaktadır.
KAYNAKÇA
ÖZTEK, Selçuk, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz, Yetkin Yayınları, 2021.
GÖZÜTOK, Zeki, Hukuk Davalarında İstinaf ve Temyiz, İkinci Baskı, Adalet Yayınları Şubat 2017.
KURU, Baki, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ekim 2020.
KURTOĞLU, Tülin, Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Yetkin Yayınları, Ankara 2017
ARSLAN, Ramazan, YILMAZ, Ejder, TAŞPINAR AYVAZ, Sema, HANAĞASI, Emel, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve İlgili Mevzuat, Yetkin Yayınları, Ankara 2020.
AKKAYA, Tolga, Medeni Usul Hukukunda İstinafa Başvuru İstinaf İncelemesi ve İstinafın Verebileceği Kararlar, Eskişehir 2008.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2018/9303 E., 2018/15948 K.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2018/4398 E., 2018/11423 K.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/5594 E., 2017/13799 K.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 2017/515 E., 2017/502 K.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2018/791 E., 2018/4655 K.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2019/4675 E., 2020/8340 K.
İNTERNET KAYNAKLARI
https://karararama.yargitay.gov.tr/
[1] GÖZÜTOK, Zeki, Hukuk Davalarında İstinaf ve Temyiz Uygulama Rehberi, Ankara 2017, s.101
[2] KURTOĞLU, Tülin, Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s.112
[3] KURTOĞLU, Tülin, Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s.114
[4] ÖZTEK, Selçuk, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz , s.335
[5] GÖZÜTOK, Zeki, Hukuk Davalarında İstinaf ve Temyiz Uygulama Rehberi, Ankara 2017, s.113
[6] KURTOĞLU, Tülin, Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s.142
[7] ÖZTEK, Selçuk, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz , s.362
[8] ÖZTEK, Selçuk, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz , s.368
[9] ÖZTEK, Selçuk, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz , s.375