
Tasarrufun İptali Davası ve Mülkiyet Hakkına Etkileri
Merve İlayda KADEHCİ
Tasarrufun iptali davası, borçlunun kötü niyetle gerçekleştirdiği tasarruf işlemlerine karşı alacaklıların haklarını koruyan hukuki mekanizmalardan biridir.
TASARRUFUN İPTALİ DAVASI VE MÜLKİYET HAKKINA ETKİLERİ
ÖZ
Tasarrufun iptali davası, borçlunun kötü niyetle gerçekleştirdiği tasarruf işlemlerine karşı alacaklıların haklarını koruyan hukuki mekanizmalardan biridir. Bu davanın kabulü ile borçlunun alacaklılarını zarara uğratmak amacıyla yaptığı işlemler geçersiz kılınır ve alacaklıya, tapu iptali olmaksızın dava konusu mal veya hak üzerinde haciz ve satış yetkisi tanınır.
Tasarrufun iptali davası niteliği gereği mülkiyet hakkına bir müdahale teşkil etmektedir. Bu müdahalenin meşruluğu, Anayasa’da belirtilen şartlara uygunluk ile sınırlandırılmıştır. Müdahalenin ölçülü bir şekilde uygulanması gerekliliği, mülkiyet hakkı ile alacaklı hakları arasında bir denge sağlanmasını zorunlu kılar. Bununla birlikte, uygulamada ölçüsüz müdahaleler ve bu doğrultuda yaşanan sorunlar dikkat çekmektedir.
Makalede, tasarrufun iptali davasının hukuki niteliği, sonuçları, mülkiyet hakkına olan etkisi ve meşruiyet boyutu ile uygulamada karşılaşılan temel hususlar yargı kararları ışığında detaylı olarak ele alınmıştır.
GİRİŞ
Günümüzde borç ilişkilerinde yaşanan uyuşmazlıklar, alacaklıların haklarını korumaya yönelik hukuki mekanizmaların önemini artırmıştır. Bu mekanizmalardan biri olan tasarrufun iptali davası, borçlunun malvarlığını alacaklılarından kaçırmaya yönelik kötü niyetli işlemlerini engellemek amacıyla düzenlenmiştir.
Bu makale, tasarrufun iptali davasının hukuki dayanaklarını ve niteliğini incelerken, satış taleplerinin hangi şartlarda ileri sürülebileceğini ve bu sürecin doğurduğu hukuki sonuçları değerlendirmektedir. Ayrıca konuya ilişkin Türkiye’deki uygulamalar, Yargıtay içtihatları ve Anayasa Mahkemesi kararları ışığında; hukuk çerçevesindeki yeri ile mülkiyet hakkına etkileri tartışılacaktır.
Tasarrufun İptali Davası
Türk hukukunda tasarrufun iptali davasının hukuki dayanağı, 2128 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ila 284. maddeleridir.
Tasarrufun iptali için üç şartın mevcudiyeti zorunludur:
- Tasarruf işleminin zamanı: Tasarruf işlemi, davacı alacaklının alacağının doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olmalıdır.
- Geçerli bir işlem: Tasarruf işleminin geçerli bir hukuki işlem niteliği taşıması gereklidir.
- Tasarruf niteliği: İşlem, tasarruf niteliğini taşımalıdır.[1]
İcra ve İflas Kanunu m. 277’de, hangi işlemlerin tasarrufun iptali davasına konu edilebileceği düzenlenmiştir:
- İvazsız ve ivazsız olarak kabul edilen tasarruflar,
- Aciz halinde yapılan tasarruflar,
- Alacaklıları zarara uğratmaya yönelik tasarruflar.
Doktrindeki görüşe göre, kanunda iptal davasına konu edilebilecekler hakkında yapılan sayımın yalnızca örnek niteliğinde olduğu ve sınırlayıcı bir anlam taşımadığı ileri sürülmektedir.[2]
İptal davasında, borçlunun tasarruf işlemlerinin iptal edilebilmesi için kanunda belirlenen şartların varlığı aranmaktadır. İİK’nin 278. ve 279. maddeleri mutlak iptal halleri ile ilgili iken, 280. madde zarar verme kastının ıspatına ilişkin düzenlemeler içermektedir. Mutlak iptal halleri, borçlunun alacaklıları zarara uğratmaya yönelik belirli tasarruf işlemlerini şartları çok daha net çizilmiş bir çerçevede iptal edilebilir kılarken, zarar verme kastının arandığı durumlar daha geniş bir yorum alanı sunmaktadır. Bu düzenlemelerle, borçlunun malvarlığını kötü niyetli şekilde eksiltmesi önlenmekte ve alacaklıların haklarının korunması sağlanmaktadır.
Tasarrufun İptali Davasının Hukuki Niteliği
Tasarrufun iptali davalarının bir diğer önemli yönü de hukuki niteliğidir. Tasarrufun iptali davasının hukuki niteliğini doğru tespit etmek, davanın sonuçlarının isabetli tayin edilmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Öncelikle mahkemeden istenen hukuksal korunmaya göre davanın çeşidini belirlemek gerekir. Mahkemeden istenen hukuksal korunmaya göre davalar HMK m.105-108. maddelerde düzenlenip edim davası, tespit davası, inşai dava olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 105 uyarınca, “Eda davası yoluyla mahkemeden, davalının, bir şeyi vermeye veya yapmaya yahut yapmamaya mahkum edilmesi talep edilir.”. Tasarrufun iptali davası, borçlu ve üçüncü kişi arasındaki mal kaçırmaya yönelik tasarrufun davacı bakımından iptalini sağlayarak üçüncü kişiye devredilen mal veya hakların borçlunun malvarlığından çıkarılmamışçasına alacaklıya haciz ve satış yetkisi vererek alacağını tahsil etme imkanı verir ve üçüncü kişiye de alacaklının bu imkanına katlanma yükümlülüğü verir.[3] Bu özellikleri göze alındığında tasarrufun iptali davasının bir eda davasını niteliğini net bir şekilde söylemek mümkün.
Dava konusu hakkın niteliğine göre davalar; ayni, şahsi ve karma davalar olarak üçe ayrılmaktadır. Tasarrufun iptali davasında, dava konusu mal veya hak borçlunun malvarlığına geri dönmez. Bunun yerine, alacaklıya, dava konusu maldan alacağını tahsil etme imkânı doğar. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da tasarrufun iptali davalarındaki amacı şu şekilde açıklamıştır: “Davacının amacı tapunun iptali değil, alacağına kavuşmaktır.”[4]
Tasarrufun iptali kararlarının sonuçları yalnızca davacı alacaklı bakımından hüküm ifade eder ve dava açmayan diğer alacaklılara etkili olmaz. Bu özellikleri nedeniyle, tasarrufun iptali davasının şahsi dava niteliğinde olduğu Yargıtay ve doktrindeki görüş birliğiyle kabul edilmektedir.[5]
Tasarrufun İptali Davasının Sonuçları
Tasarrufun iptali davasının kabulü neticesinde, alacaklının alacağı nispetinde borçlunun üçüncü kişiyle yaptığı işlem iptal edilip tapu kaydı düzeltilmeksizin alacaklıya dava konusu üzerinde haciz ve satış imkanı verilir.[6] Haciz ve satış yetkisi alacaklının borçlu aleyhine önceden başlattığı takip bağlamında gerçekleştirilir[7]
Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 350/2 ve 367/2 uyarınca “Kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.”. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz üzere, tasarrufun iptali davası her ne kadar taşınmaz malın aynına ilişkin bir davaymış gibi gözükse de hakikatte alacaklıya alacağını tahsil etme imkanı sağlayan şahsi bir davadır. Taşınmaz üzerindeki şahsi haklara ilişkin ilamların icraya konulabilmesi için ilamların kesinleşmesine lüzum yoktur. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasının haciz ve satış işlemleri gerçekleştirilebilir.[8] Bu durum, alacaklıya hızlı bir şekilde alacağını tahsil etme imkânı sunarak davanın etkinliğini artırmaktadır.
Tasarrufun İptali Davasının Mülkiyet Hakkına Etkileri
Tasarrufun iptali davasının niteliği gereği, dava süresince ve davanın kabulü halinde borçlu ve üçüncü kişinin mülkiyet hakkına müdahale edilmektedir.
Mülkiyet hakkı, Anayasa’nın “Kişinin Hak ve Ödevleri” bölümünde 35. maddede düzenlenmiştir. Mülkiyet hakkı temel bir hak olarak düzenlenmesine karşılık mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilir bir haktır. Anayasa’nın 13. ve 35. maddesi mülkiyet hakkının nasıl sınırlandırılabileceğine dair bir çerçeve oluşturmuştur. Mülkiyet hakkı, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla ve ölçülülük ilkesine riayet etmek koşuluyla sınırlandırılabilir.
Anayasa Mahkemesi, kamu yararı kavramını, devlet organlarına takdir yetkisi tanıyan ve her somut olay temelinde ayrı değerlendirilmesi gereken bir ölçüt olarak tanımlamaktadır. Mahkeme, tasarrufun iptali davasında mülkiyet hakkına ilişkin sınırlandırmalarının, borçlunun alacaklılardan mal kaçırmasını önlemeye yönelik şüpheli tasarruflarında, alacaklıya ispat kolaylığı sağlaması, toplumdaki ekonomik dengelerin ve toplumsal barış ile adaletin teminine katkı sunması gibi amaçlarla kamu yararına hizmet ettiği konusunda bir değerlendirmede bulunmuştur.[9]
Uygulamada Yaşanan Bazı Sorunlar
Alacaklılar, alacaklarını güvence altına almak amacıyla geçici hukuki koruma tedbirlerine başvurabilmektedir. Tasarrufun iptali davalarında uygulanabilecek geçici hukuki koruma tedbiri, dava konusu mala yönelik ihtiyati hacizdir.[10] Ancak, dava konusu malın elden çıkarılması halinde, iptal davası mal yerine geçen değere ilişkin olarak açılmışsa, üçüncü kişinin diğer mal ve alacaklarına ihtiyati haciz konulabilmesi mümkündür.
Uygulamada, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle dava konusu mala konulan ihtiyati haciz, üçüncü kişi üzerinde ciddi ekonomik külfetler doğurabilmektedir. Borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişi, reddedilecek davalarda dahi uzun süre boyunca dava konusu mal üzerinde ekonomik ve hukuki tasarrufta bulunma hakkını kullanamamaktadır. Her ne kadar mülkiyet hakkının kısıtlanması belirli sebeplerle mümkün olup bu konuda kamunun görece geniş bir takdir yetkisi bulunsa da kısıtlamanın ölçülü olması, malike aşırı bir külfet yüklememesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, konu Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluyla taşınmış ve Mahkeme, 2018 yılında verdiği bir kararda, başvurucunun taşınmazına konulan ihtiyati haciz şerhinin on yılı aşkın süre devam etmesinin aşırı külfet oluşturduğuna ve başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal ettiğine hükmetmiştir.[11]
Bir diğer önemli husus, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre taşınmazın aynına ilişkin kararların kesinleşmedikçe icra edilememesine karşın, tasarrufun iptali davalarının şahsi dava niteliğinde olması nedeniyle kesinleşmeden haciz ve satış işlemlerinin gerçekleştirilebilmesidir. Bu durum, uygulamada borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişiler açısından önemli riskler doğurabilmektedir. Özellikle yerel mahkemelerce verilen tasarrufun iptali kararı uyarınca dava konusu malın satışı gerçekleştirildikten sonra üst mahkemelerce bu kararın bozulması halinde, üçüncü kişinin mülkiyet hakkının telafisi imkânsız bir şekilde ihlal edilmesi söz konusu olabilmektedir. Bu durum, hem mülkiyet hakkının korunması hem de hukuki güvenlik ilkesinin uygulanması açısından dikkatle ele alınması gereken bir meseledir.
Yargılamanın en hızlı ve hukuka en uygun şekilde sonuçlandırılması, yalnızca tarafların mülkiyet haklarının ihlal riskini en aza indirmekle kalmaz, aynı zamanda bireylerin hukuka olan güvenini güçlendirmede de kritik bir rol oynar. Bu bağlamda, yargı organlarının etkinliği, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi ve sürdürülebilmesi için vazgeçilmez bir unsurdur.
SONUÇ
Tasarrufun iptali davası, borçlunun mal kaçırma amacıyla yaptığı işlemleri geçersiz kılarak alacaklının haklarını korumayı amaçlayan etkili bir hukuki mekanizmadır. Alacaklının, borçlu ve üçüncü kişi arasındaki kötü niyetli tasarrufları iptal ettirme ve bu malvarlığı üzerinden haciz ve satış yetkisi elde etme imkânı, bu davanın temel işlevini oluşturur.
Tasarrufun iptali davasının şahsi dava niteliği taşıması, kararın sadece dava açan alacaklı için sonuç doğurmasına neden olur. Bu durum, alacaklıların bireysel haklarını korumasına olanak sağlarken, dava açmayan diğer alacaklılar için herhangi bir hak sağlamamaktadır. Ayrıca, tapunun iptaline gerek duyulmaksızın alacaklının alacağını tahsil edebilmesi, bu davanın hızlı bir şekilde sonuç alınmasını kolaylaştırmaktadır.
Uygulamada, tasarrufun iptali davasına ilişkin süreçlerin yasal düzenlemelere uygun şekilde yürütülmesi, alacaklıların haklarının etkin korunması açısından büyük önem taşır. Kanunun getirdiği düzenlemeler ve Yargıtay içtihatları, bu davanın hukuki çerçevesini net bir şekilde belirlemiştir. Ancak uygulama sürecinde zaman zaman yaşanan gecikmeler ve icra süreçlerinin etkin yürütülmesindeki aksaklıklar, bu davanın işlevselliğini olumsuz etkileyebilir.
Sonuç olarak, tasarrufun iptali davası, İcra ve İflas Hukuku’nun önemli bir aracı olarak alacaklıların haklarını koruma görevini yerine getirmektedir. Davanın etkili bir şekilde sonuçlanması için, alacaklıların yasal haklarını doğru bir şekilde kullanması ve hukuki süreçlerin dikkatle takip edilmesi büyük önem taşımaktadır.
KAYNAKÇA
Ahmet Cemal Ruhi, Canan Ruhi, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2022), s. 21
Sedat Sezgin, Tasarrufun İptali Sebepleri, NKÜ Hukuk Fakültesi Dergisi 2021(1), s. 132; Murat Atalı/İbrahim Ermenek/Ersin Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku (7. Baskı,Yetkin Yayınları, 2023) s. 740
Üstündağ, İflas Hukuku, s.217; Mahmut Coşkun, Tasarrufun İptali ve İstihkak Davaları, (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2022) s.23; Rahşan Sertkaya Daniş, Tasarrufun İptali Davası (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2023)
Damla Gürtürk, İcra Ve İflâs Hukukunda İvazsız Tasarruflardan Dolayı İptal Davası (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2021) s.21
Atalı/Ermenek/Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku (7. Baskı, Yetkin Yayınları, 2023)
Taner Emre Yardımcı, Tasarrufun İptali Davası (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2024) s.236
Hakan Albayrak, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 64 (4) 2015 s. 931-974
Talih Uyar, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 2015 (121), s. 435-440
Talih Uyar, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 2018 (135), s. 517-576
[1] Ahmet Cemal Ruhi, Canan Ruhi, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2022), s. 21
[2] Sedat Sezgin, Tasarrufun İptali Sebepleri, NKÜ Hukuk Fakültesi Dergisi 2021(1), s. 132; Murat Atalı/İbrahim Ermenek/Ersin Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku (7. Baskı,Yetkin Yayınları, 2023) s. 740
[3] Üstündağ, İflas Hukuku, s.217; Mahmut Coşkun, Tasarrufun İptali ve İstihkak Davaları, (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2022) s.23; Rahşan Sertkaya Daniş, Tasarrufun İptali Davası (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2023)
[4] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/17-2249 K. 2021/146
[5] Damla Gürtürk, İcra Ve İflâs Hukukunda İvazsız Tasarruflardan Dolayı İptal Davası (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2021) s.21
[6] Atalı/Ermenek/Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku (7. Baskı,Yetkin Yayınları, 2023) s. 738 ve 755
[7] Taner Emre Yardımcı, Tasarrufun İptali Davası (1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2024) s.236
[8] Yargıtay 8. HD 2015/1340 E., 2015/4607 K. : “…Aynı Yasa'nın 283.maddesine göre taşınmazın tasarrufun iptaline konu edilmesi, üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan borçlunun tasarrufa konu ettiği taşınmazdan alacaklıya haciz ve satışını isteyebilme hakkı verdiğinden taşınmazın aynı ile ilgili değil şahsi hak doğurucu niteliktedir. 1086 sayılı HUMK'nun 443/4. (HMK. m. 367/2.) maddesi kapsamında kalmadığından dayanak ilamın icrası için kesinleşme şartı aranmaz.”
[9] Anasaya Mahkemesi, E.2018/9, K.2018/84
[10] Yargıtay 23. Hukuk Dairesi E. 2014/6374, K. 2015/5794: “Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; Yargıtay tarafından karar, taşınmazların haciz ve satışını isteyebilme şeklinde düzeltildiği için, İİK'nın 277. ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmesi gereken davada, İİK'nın 281. maddesine göre taşınmazın tapu kaydına ihtiyati haciz konabileceği, bu ihtiyati haczin mahkemenin karar tarihinde kesin hacze dönüşeceği ve sıra cetvelinde dikkate alınacağı, ancak ihtiyati haczin bu şekilde kesin hacze dönüşebilmesi ve sıra cetvelinde dikkate alınabilmesi için taşınmazın tapu kaydına konulan şerhin ihtiyati tedbir değil İİK'nın 281. maddesine göre konulan ihtiyati haciz olması gerektiği…”
[11]Anayasa Mahkemesi, Başvuru Numarası: 2014/17196