Vekâlet Görevini Kötüye Kullanma
Süleyman Emre Yum
Vekâlet Sözleşmesi
Günlük hayatta kişiler taraf oldukları hukuki işlemleri bizzat yapabilecekleri gibi atadıkları vekil yahut temsilci marifetiyle de yapabilirler. Türk Borçlar Kanunu 502. maddesinde düzenlenen vekâlet sözleşmesi; vekilin, vekâlet verenin bir işini görmeyi veya yapmayı üstlendiği sözleşmeler şeklinde tanımlanabilir.
Örneğin bir kişi, kendisine ait bir taşınmazın satılması veya bir üçüncü kişiye devredilmesi konusunda bir vekil tayin ederek tapuda işlem yapılmasını sağlayabilir. Vekâlet sözleşmesi kural olarak herhangi bir şekle tabi değilse de tapuda taşınmazın devri yetkisini içeren vekâlet sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması şarttır.
Vekâlet sözleşmesinin kapsamı kural olarak sözleşmede açıkça gösterilmelidir. Eğer vekâlet sözleşmesinde işin kapsamı belirlenmemişse; vekâletin kapsamı görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Ancak “vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.” (TBK m. 504)
Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması
Vekâlet sözleşmesi temelinde güven esasına dayalı iş görme edimi ihtiva eden bir sözleşme olup, bu güvenin korunması TBK’nın vekâlet sözleşmesini düzenleyen hükümlerinin yanı sıra 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralının da bir gereğidir.
Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Güven esasına dayalı olan vekâlet sözleşmelerinde vekilin sadakat ve özen borcu esastır. Vekilin yetkisinin dışına çıkması, açıkça verilen talimata aykırı hareket etmesi veya ortalama bir vekilden beklenen özeni göstermemesi gibi durumlarda vekâlet görevinin kötüye kullanılması söz konusu olacak ve bu sebeple taraflar arasında hukuki yönden ihtilaf meydana gelecektir.
Sadakat ve özen borcunu esas alan ve taraflar arasında bir anlamda güven ilişkisi tesis edilerek kurulan vekâlet sözleşmesi, vekilin üstlendiği görevi sebebiyle kendisine yüklenen sorumluluklara uygun davranmaması neticesinde kötüye kullanılmış olur. Bu kapsamda vekilin kanundan ve sözleşmeden doğan sorumlulukları büyük önem taşır.
Vekilin Sorumlulukları
Vekil, vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Ancak, vekâlet verenden izin alma imkânı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hâllerde, vekil talimattan ayrılabilir. Bunun dışındaki durumlarda vekil, talimattan ayrılırsa, bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekâlet borcunu ifa etmiş olmaz. (BK m.505)
Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem, dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından, vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi; ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez.
Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekilin bundan sorumlu olacağı da açıktır. Vekilin, vekâlet verene karşı temel görevi özen ve sadakat borcudur. Vekil vekâlet görevinin ifa ederken vekâlet verenin yararına ve iradesine uygun davranmak zorundadır.
Vekilin sadakat ve özellikle özen borcunu yerine getirmemesi mutlaka vekâlet görevinin kötüye kullanılması sonucunu doğurmaz. Vekâlet görevinin kötüye kullanılmasından söz edilebilmesi için zararlandırma kastının bulunması, vekil edenin zararlandırma kastıyla hareket eden vekilin eylem ve işlemlerinden zarar görmesi gerekir. Vekilin mutlaka kendisine veya bir başkasına çıkar sağlamış olması da gerekmez. Vekil, kendisi veya üçüncü kişinin çıkarı için kasten vekil edenin zararına hareket edebileceği gibi, vekâlet görevini kötüye kullanırken, kendisini veya üçüncü kişiyi faydalandırmayı düşünmeyerek vekil edeni zararlandırmak amacıyla da bir eylem veya işlem yapabilir.
Bu nedenle vekâlet görevinin kötüye kullanılmasından bahsedebilmek için öncelikle vekilin üzerine aldığı işi doğruluk kurallarına uygun biçimde özenle yapıp yapmadığını değerlendirmek gerekir. Vekil, sadakatine ve mesleğinin gerektirdiği uzmanlığın bütün gereklerini kullanmasına rağmen, sonucu elde edemezse ancak o takdirde sorumluluktan kurtulmuş olur.
Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası
Taşınmaz satışına ilişkin olarak vekâlet yetkisi verilmesi de özel olarak yetki verilmesini gerektiren hallerden biridir. Buna göre vekil eden, vekili adına noterden taşınmaz alım ve satım işlemlerine dair iş ve işlemleri kendi adına yapma yetkisi vermektedir. Bu yetkinin kötüye kullanılması, uygulamada çoğu zaman vekilin satmakla yetkili kılındığı bir taşınmazı rayiç değerine nazaran çok düşük bir bedelle sattığı durumlarda görülmektedir. Vekilin, satış vb. tapu sicilinde değişikliğe yol açacak tasarruf işlemlerinde bulunurken sadakat ve özen borcuna aykırı davranmış olması halinde tapu iptal ve tescil davası açılması gündeme gelecektir. Bu dava ile vekil eden taraf, görevi kötüye kullanan vekile karşı, söz konusu ihtilafın çözümü için; tapu kaydının gerçeği yansıtmadığını ve tapudaki kayıtların gerçek hak sahibi olan kendisi lehine düzeltilmesini isteyebilecektir.
Vekâlet veren tarafından taşınmaz satışı hususunda yetkili kılınan vekil, dilediği bedelle, dilediği kimseye satış yetkisi tanınsa dahi sadakat ve özen borcu esastır. Vekalet veren tarafından açıkça taşınmazın düşük bedelle satılması yönünde bir talimat yoksa vekilin vekalet verenin yararına ve iradesine uygun davranarak taşınmazı rayiç değerine yakın bir bedele satması gerekir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2017/1-1272 E., 2019/1399 K. sayılı kararında da vurgulandığı gibi malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermeyecektir. Vekilin, Vekâlet sözleşmesinde belirtilen yetkilerin dışına çıkması, vekil edenin talimatına uygun hareket etmemesi ve onun yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapması durumunda yukarıda saydığımız maddeler uyarınca sorumlu olacağı açıktır.
Diğer taraftan, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hâlinde vekilin üçüncü kişilerle yaptığı işlemlerin vekâlet veren açısından bağlayıcı olup olmayacağı sorunu ile karşılaşılmaktadır. Bu durumda, vekil ile sözleşme yapan üçüncü kişinin 4721 sayılı TMK’nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli olup olmadığı önem taşımaktadır. İşlem yapan üçüncü kişi vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ve vekâlet vereni bağladığı kabul edilmektedir. Vekil, vekâlet görevini kötüye kullansa dâhi bu husus vekil ile vekâlet veren arasında bir iç sorun olarak kalmakta, vekil ile sözleşme yapan üçüncü kişinin kazandığı haklara etki etmemektedir.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise ya da kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (re ’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler de bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. (Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2011 tarih ve 2011/14-609 E., 2011/744 K.; 18.02.2021 tarih ve 2017/1-1243E., 2021/113 K).
Zamanaşımı
Türk Borçlar Kanunu 147. Madde uyarınca Vekâlet sözleşmelerinden doğan alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine tabiidir. Ancak vekâletin kötüye kullanılması nedeniyle açılan davalarda iç temsil ilişkisinden değil, dış temsil ilişkisinden söz edileceğinden vekâlet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı hak talepleri, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Hukuk davalarında görev ve yetki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmiştir. HMK’ nun 2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescili davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleri’dir.
Yine HMK Madde 12’de “Taşınmazın Aynından Doğan Davalarda Yetki” başlığı ile tapu iptali ve tescili davalarında yetkili mahkemenin taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olduğunu düzenlenmiştir.